8 Mayıs 2017 Pazartesi


KANAAT DUASI
Annem hep derdi ki “Var dersen var olur, yok dersen yok olur. Varlık varlığı, yokluk yokluğu çağırır. Var vara, yok yoka karışır… “  Hep şaşırırım çok az okul görmüş annem hayatı böyle gözesinden okumayı nereden öğrendi? Demek ki hikmet okulda değil hayatın içinde öğreniliyormuş! Annemin çocukken kulağıma çalınan bu altın küpesi yıllar sonra beni çok farklı yerlere getirecektir. Hayatımda bazı taşları yerinden oynatacaktır. Sadeleşme yolunda adımlar atmamı sağlayacaktır. 
Hala daha çok sade bir insan olduğumu zannetmiyorum… Henüz yolun çok başındayım. Bir sene önceki ben ile şuan ki ben arasında dağlar kadar fark var. Dağ dediğime bakmayın canım küçük dağlar. (tebessüm) Geçen sene eşyayla ilişki kuran benle şimdiki ben arasında da… Bu serüvenimide anlatacağım ama biraz daha zamana ihtiyacım var. Bugün sizinle bir duamı paylaşmak istiyorum. Sadeleşmeye başlamanın bilmem kaçıncı durağında birden kendimi sabah uyandığımda, gece yatarken şu duayı ederken buldum:
“Allah’ım her şey için sana çok teşekkür ediyorum. Hamdler sana olsun verdiğin ve vermediğin her şey için. Acılar ve sevinçler için. Mutluluklar ve üzüntüler için.
Allah’ım verdiğin bütün imtihanlara/hediyelere amenna ve saddakna. Eğer benim başıma geldiyse bu benim hayrıma. Bunu anlamış olduğum için sana teşekkür ediyorum
Allah’ım bugünde ölüm uykusundan uyandığım için sana binlerce kez hamdolsun.
Allah’ım sevdiğim insanın yanında uyandığım için sana şükürler olsun. Onu karşıma çıkardığın için teşekkürler Allah’ım…
Allah’ım bizi yarattın bizimle birlikte ihtiyaç duyduğumuz her şeyide yarattın. Birde üstüne güzellikleri bahşettin. Tahsiniyat olmasaydı da bizler yaşayabilirdik ama sen istedin ki en güzel şekilde yaşayalım. Çok cömertsin Allah’ım. Seni takdir etmekten aciziz Allah’ım…
Allah’ım ben, eşim ve ailemizin her şeyi var. Biz ihtiyaç duyduğumuz her şeye sahibiz. Daha fazlasınıda istemiyoruz. Gardroplarımız kıyafet dolu. Kütüphanemiz kitap dolu. Buzdolabımız meyve ve sebze dolu. Kilerimiz yiyecek dolu.
Şuan elimizde olanlar ve olmayanlarla çok mutluyuz. Yeni bir ayakkabılığa, daha rahat bir yatağa, renkli bir çöp kovasına, daha yeni bir başörtüye, okunmamış yeni bir kitaba daha ihtiyacımız yok. Elimizdekilerle mutluyuz Allah’ım.
Sevdiklerimizin hayatta olması en büyük hediye. Bu hediye için sana ayrıca şükürler olsun Allah’ım. Şükürler olsun Allah’ım…”
Günde bir ya da iki doz bu duayı ediyorsunuz ve gününüz güzelleşiyor. Anti ageng kremler gibi sizi gençleştiriyor.(tebessüm) Gereksiz üzüntülerinizi gideriyor. Kalbinize şifa oluyor. Yokun yokluğunda boğulmuyorsunuz. Varın varlığından sebep kadirşinas oluyorsunuz. Eşyaya köle olmaktan azade oluyorsunuz. En azından tüm bunlara bir adım daha yaklaşıyorsunuz. İnanmıyor musunuz? Deneyin eğer yanılıyorsam ne isterseniz yapmaya hazırım?  
Essen/Deutschland

7 Mayıs 2017 Pazar

            



            MAYISTA NELER OKUYORUM?
Kitap okuma onlarca okuma biçiminden sadece bir tanesi. Bu yadsınamaz bir gerçek. Bazıları için kitaptan okumak demek en önemli ve öncelikli biçim. Büyük bir iddia bu. Doğruda değil kanaatimce. Yani ben böyle bir iddiadan vazgeçeli baya oluyor.(tebessüm)
Eskiden benim için tek bir okuma çeşidi vardı. Bir kitaptan en azından 3-5 sayfa okumadığım gün kendimi ziyanlarda addederdim. Diz döverdim. Galiba o zamanlar hakikatle tek bağ kurma biçimim buydu. Ne yanılgı.
Ara ara kitap okumayı kökten bırakmayı düşündüğüm hatta bıraktığım zamanlar oldu. Sonra baktım bu da bir çözüm değil.(tebessüm) Şimdi sınırlarım var ya da ufak bazı kurallar diyelim. Öncelikle sindire sindire okumak. Bağ kurmak. Eleştirel bakışı hangi yazar olursa olsun kapı dışarı etmemek. Ve son düşündüğüm şeyin son okuduğum kitap olmamasına özen göstererek okumak.
Velhasılı kelam çok uzun soluklu okuma planlarım olmaz benim.Önden bildiğim 3-4 sıralı kitabım olur en fazla. Beni çok cezbeden, acil okumam gereken ya da aniden meraka düştüğüm bir şeyler olmadığı sürece elimdekileri okurum.
Mayıs ayını Aliya İzzet Begoviç’i anlama ayı ilan ettim kendime. Ara ara kitaplarını karıştırmışlığım olsa da başlı sonlu okuduğum hiç olmadı bu zamana kadar. Şöyle bir sıralama yaptım. 1) Zindan Hatıraları. 2) Tarihe Tanıklığım. 3)Doğu ve Batı Arasında İslam. Konuşmaları lisedeyken okuduğum için dahil etmedim. Zindan Hatıralarını yarıladım elhamdülillah. Onu okurken yer yer duygulandığım oluyor. En çokta çocuklarının mektuplarında takılı kaldım. Hatta kitabın sonuna koymalarına rağmen önce onları okudum. Birde Bilge Kralın zindanda yazdıkları, acıları, sancıları beni derinden sarstı. O etrafını saran gerçek zindanlardan edebiyatla, düşünceyle özgürleşmiş birisi. Darısı hayali zindanlarında mahkum olan bizlerin başına…
Mayıs ayı bitmeden yetişir mi bilmiyorum ama kitaplar bittiğinde varsa Aliya hakkında belgesel seyretmek ve makale okumaları yapmak istiyorum. Henüz neler var araştırmış değilim. Tavsiyeleriniz varsa yazarsanız sevinirim.
Bu 3 kitaba ek olarak Cumali babamdan bir nevi özetini dinlediğim ve bu haliyle bile pratikte çok işime yaramış bir kitabı okuyorum ara ara. Uyku öncesi rutini gibi.(tebessüm) Garry Chapman’ın “Beş Sevgi Dili” isimli kitabı. Bitirdiğimde daha ayrıntılı bir yazı yazarım herhalde.
Günlük Kur’anımızı Mustafa İslamoğlu hocamın Hayat Kitabı Kur’an’ından okuyoruz ailecek. Birde ne zamandır istediğim İzzettin Derveze’nin “Nüzul Sırasına Göre Kur’an, Tefsirü’l Hâdis”’ ini okumaya başladım. Her gün olmasada gün aşırı okumaya çalışıyorum. Henüz birince ciltteyim.(tebessüm) Bu da bir nevi Ramazana hazırlık gibi oluyor.
Gayret bizden, başarı Allah’tan.
Allah’ım bizi kitap yüklü merkepler olmaktan koru!!! Amin.
                               

                                                                            Essen / Deutschland

4 Mayıs 2017 Perşembe

MAYIS’TA NELER OLUYOR?
                      (1)
Bahar geldi hoş geldi, hayatımıza şenlik geldi, sabah uyandığımızda evimiz ışıklarla doldu demeyi çok isterdim ama maalesef burası Almanya. Burada gün doğuyor ama aymıyor. Bahar geliyor ama hala kışlık mantomuzu çıkaracak günler tam olarak bitmiyor. Perdemi açıyorum ve çoğu günler basık, kasvetli, karanlık gökyüzü beni karşılıyor, saat sabahın 8’i. Galiba alışamadığım şeylerden –az şeylerden- birisi bu.
Yağmurlar, canım yağmurlar bitmediği için hala bahçeye inemedim. Eh birazda Nisan’ın ilk haftaları Türkiye’de olmam hasebiyle geç kaldım. (Ne zaman oradaydın demeyin, Fatima bir serçedir, avuca konmadan uçuverir…) Millet ilk hasadını yapacak ben daha toprağa tek tohum atmadım. İlk kez geçen sene bize ait bir bahçemiz oldu. Soğan, sarımsak, marul ve ekşi ot yedik. Gömdüğüm patatesler çeri domates kıvamında kaldı. Onuda küçük bir tencerede haşlayıp yedik. Domateslerim çiçeklendi, dala düştü, ğögerdi lakin kızarmadı. Tabi domateslerin hemen yanına mısır ekersem olacağı budur.  Domateslerde bir küçük şişe turşu oldular. Mısırlarım gökyüzüne doğru uzandı velakin tam hasat zamanı evimde olmadığım için onlarda gübre oldular. Halbuki atalık tohumlarımı verdiğim ev sahibem küçük küçük mısırları haşlayarak afiyetle yemişler. Diğer bazı ektiğim şeylerin ise âkıbetini bilmiyorum çünkü kayboldular. ( tebessüm) Zaten ben tohumları toprağa koyduktan sonra nerede ne olduğunu unuttum.  Taki büyüyüp tatlarını alana kadar. Böylece geçen seneyi kapattık. Birkaç gün içinde bahçeye inersem bu sene için yeni taktiklerim var. Özellikle kızarmayan domatesler ile ilgili farklı fikirlerim var. Esasen yeni bir fikirde yok sadece ben yeni öğrendim. Vira bismillah.
Almanya’da yaşamak dünyanın bir başka yerinde yaşamayla neredeyse aynı. Tamam gülmeyin canım 20 sene İstanbul’da yaşadıktan sonra buraya gelmek tabikide biraz ilginç. Tıpkı eğer bir gün geri dönecek olursam İstanbul’da yaşamayı istemiyor oluşum gibi. Bakalım nasip kısmet, rızkımız nerede ise, mutluluğumuz nerede ise orada yaşamaya devam edeceğiz.
Gezmeye hep meraklı bir insan olmuşumdur. Bulduğum her fırsattada gezdim. Lakin 2 hafta öncesine  kadar yaşadığım yerin farkında değilmişim. Evet en az iki hafta olduğuna göre her gün daha sağlıklı ve verimli bir hayat yaşamak için yürüyüşe başladığımı söyleyebilirim. Buraya geldim, çikolota ve şekerden dolayı dombilik olmadım, yani zayıflamak için değil.(tebessüm) Evet her gün bir yol arkadaşımla evimizin etrafında yürüyüşlere çııyoruz. Meğerse ormanın ortasında yaşıyormuşumda haberim yokmuş. (tebessüm) Yaşadığım şehir Essen’e girerken ‘Avrupa’nın En Yeşil Şehri’ tabelasını okuduğumda hep gülüyordum. Hadi canım sende dercesine. Cahil ben imişim. Bizim sokağı bitirince tam karşımızda eskiden maden ocağı olan, şimdilerde ise ayrıntılı bir müzeye çevrilmiş olan “Zollverein” var. Zatende maden bölgesindeyiz zannıyla etrafımı hiç gezmemişim. İlginç demi? 2014 Kasım’dan beri Almanya’dayım. Almanya içi ve dışı bir çok yer gezdim ama evimin etrafından bi-haber imişim. Sadece 3-4 dakika içinde kendimi ormanda, parkta, uzun ağaçlıklı yürüyüş yollarında –geçen tilki gördük, uşkun yedik- ya da alabildiğine yeşillik olan mezarlıklarda bulabilirmişim. Hayretimi her gün biraz daha artıran Allah’a Hamdolsun.        
Mayıs ayında sadece bunlar mı var? Hayır efendim. Arkası yarın. (tebessüm)
                                                                       Hoşçakalın.
                                                                       Essen / Deutschland