5 Ocak 2018 Cuma

BİR VEFA BORCU

Kendisiyle aynı çağın son yarım yüzyılında yaşamış olmaktan onur duyduğum birkaç isimden birisidir O… Tanışıklığımız aile içerisinde birkaç kez işittiğim, dimağıma yer etmiş bir hatıraya tekâbül eder. Parmağında evlilik yüzüğü olmayan bir kadının hatırasıdır bu. Annemin... Bir gün evin beyi sorar: “Hanım, falan yerde bir savaş var. Müslümanlar ölüyor, birde onların bir komutanı var ki Allah ondan razı olsun. Yardım götürülecek, neyin var?” Kimdi bu komutan? O zaman adını bilmiyordum… Anlatılana göre evin hanımı sesini çıkarmaz zatende konuşmayı pek sevmez. Kulağındaki küpesini, parmağındaki alyansını tereddüt etmeksizin verir... O boşluk yaklaşık 24 sene sonra dolacaktır... Binde bir sessiz harflerle anlatılan bu anı beni derinden sarsmıştır…
Sene 2003, o komutanın cenaze töreni için ekrana kilitlenmiş yüzbinlerce insandan biriydim bende… Aklımda isimsiz kalmış bu komutanın adını öğenmenin zamanı gelmişti artık. O, Yasemin teyzenin bir dersinde ‘Bilge Kral’ lakabıyla bize anlattığı Aliya İzzet Begoviç’ti… O bir devlet başkanı, bir entelektüel, bir komutan ve en nihâyetinde çocuklarının göz bebeği olan bir babaydı...
Gerçekten tanışmamız için benim biraz büyümem gerekiyordu ve ben büyüdüm. Önce Bosna savaşıyla tanıştım. Belgeseldeki teyzenin anlattıklarını dinlerken inanasım gelmiyordu yaşananlara… Böyle bir katliam nasıl olabilirdi? Tüm tanıdıklarını savaşta kaybetmiş teyzenin yerine koyamadım kendimi çünkü o zaman kaybetmek nedir bilmiyordum. Her sene yenisi bulunan toplu mezarları ekrandan izlerken içimde batı insanlığının cenaze namazı kılınıyordu... Kırlara çıktığımda mavi kelebeğin izini sürdüm kendi topraklarımda ama yoktu…
Lisede bir gün elime babamın kitaplığından Doğu ve Batı Arasında İslâm’ı  aldım. Anlamadan sayfalarca ilerledim ama nafile. Biraz daha geçince  kabullendim demek ki daha zamanı vardı. Sonra ‘Konuşmaları’ okudum. Sağdan soldan bir ileri iki geri. Ondan da nasibim kabım kadardı. Hayatında hiç canlı savaş görmemiş birisi, asker olmamış birisi ne kadar anlarsa o kadar anladım.
Üniversiteye geçtim. Aklımın bir köşesinde hep Aliya. “Bilge kralı okumalı, bir gün muhakkak okumalı…” Bende sayıklamaya dönüşmüştü.  Bana bu kadar yakın yüzyılda yaşamış bu insanı mutlaka okumalıydım. Lakin gene okuyamadım. Nedense O’nun toprağına ayak basmadan, onun hikâyesini kendi gökyüzünden dinlemeden yazdıklarını okuyasım gelmedi. Önce mezarını ziyaret etmeliydim. Arkadaşlarla Bosna’ya gitmeye karar verdik. Öğrenci işi. 50 Tl’ye gidiş dönüş uçak bileti bulmuştum bundan âla teklif mi olurdu? Olmazdı elbet. Bütün plan hazır, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüşüz. 5 kişinin bütün bilgilerini internet üzerinden girmişiz. En son bileti satın al tuşundayız. İçimizden biri acaba oraya sık giden ‘falan abiye’ bir danışsa mıydık diye bir fikir ortaya attı… Kendimi İsa’ya ihanet eden havarilerin içinde gibi hissetmiştim. Oraya hep giden ve benim asla affetmeyeceğim abi,  “ Mart ayı Bosna karlı olur. Bosnayı gezmek için pek  uygun bir zaman değil. Siz Mayıs’ta gidin” dedi. Sanki senenin 12 ayı bize kucak açmış, şartlarımı size uydururum diyordu ve bizim haberimiz yoktu. Velhasılı kelam ben dışındaki bütün arkadaşlar mırın kırın etti ve biz o son tuşa bas(a)madık. Şimdiki aklım olsaydı onlara hilaf o tuşa basardım.(tebessüm) Kızdım çokça, küfür edesim geldi, sustum. O zamanlar edepli küfür etmeyi bilmiyordum…
Böylece önüme çıkan engellerden sebep Aliya hocamızla tanışmak 2017 Mayıs ayına kaldı. Serdim önüme okumadığım 3 kitabını. ‘Özgürlüğe Kaçışım’(Senacım gerçekten kitabı alırken senin olduğunu bilmiyordum), ‘Tarihe Tanıklığım’(Babamın kütüphanesinden mirasladığım), ‘Doğu ve Batı Arasında İslâm’ (Garip Hocadan. Kendisinin henüz farkına vardığını zannetmiyorum. O farkedene kadar belki vicdana gelir, okuduktan sonra yerine koyarım.)
Mayıs ayını Aliya’yı okuma, anlama ve onun düşüncelerine eğilme ayı ilan ediyorum. Özgürlüğe Kaçışımı sondan okumaya başladım. Bazen böyle sondan başlarım. Hiçbir zaman sonuç en önce gelmemiştir benim için. Sonunu bildiğim halde hikâyesi sarar beni. Değil midir ki yaşanmışlıklar sonuçlarından daha önceliklidir? Sondan başladım çünkü sonuna zindanda çocuklarıyla yaklaşık 6 yıl boyunca yazıştıkları mektuplarını koymuşlar… Sondan başladım çünkü orası kalbime dokunuyordu. Selam olsun Bakir’e, Leyla’ya, Sabina’ya… O zaman çocuklarından birkaç alıntıyla bitirelim. “Eksik olan tek şey senin bizimle olman.” Sabina.  “ İnsanlar bazen unutuyorlar ve bazı şeylerin farkına varmıyorlar. Mesela müdür, seni görmek için ta Neum’dan geldiğimi ve yoldaş Tijanik’ten müsaade aldığımın farkında değil. Hırsızlık yapan, adam öldüren diğer tutuklular serbestçe ziyaretçileriyle görüşebilirken, zaman zaman evlerine gidebilirken, Foça’da gezintiye çıkabilirken, senin sadece söylediğin ve yazdığın bir şeyler yüzünden hapiste olduğunu unutuyor. Ama olan oldu. Umarım bütün bunlar yüzünden hayal kırıklığına uğramamışsındır. Özelikle de benim boş yere yaptığım yolculuk yüzünden. Bu yolculuğu senin için her gün iki kere yapabilirim.“ Bakir. “Sen ve ben güzel bir sohbet yapmayalı uzun bir zaman oldu. Bu yıllar bunu bizden alıp götürdü. Bana bazen öyle geliyor ki sadece babam beni gerçekten dinleyebilir, benim küçük ve ilk bakışta önemsiz gibi görünen kaygılarımı ve duygularımı sadece o anlayabilir. Kendimi genellikle babamın her şeye rağmen hayatta ve sağlıklı olduğu, hâlâ bir babam bulunduğu gerçeğiyle teselli ediyorum.” Leyla

                                               /Essen /Almanya /5 mayıs 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder